Trump vs Netanyahu

“`html

Batı siyasetindeki ahlaki çöküş bir kez daha gün yüzüne çıktı. Son dönemlerde hiç beklenmedik bir şekilde, İngiltere, İsveç ve Avrupa Birliği’nden İsrail’in Gazze’deki eylemlerine karşı kınamalar ve müeyyide önerileri gelmeye başladı. Bu duruma bakınca insan, acaba bu değişim gerçekten bir dönüşüm mü, yoksa sadece bir fad mı diye düşünmeden edemiyor. Aylardır

Gazze’deki çocukların ve kadınların hayatlarını kaybetmesine, hastanelerin, okulların ve sivil yerleşimlerin bombalanmasına göz yuman Batılı siyasetçilerin, şimdi bu durumu İsrail’in savunma hakkı olarak normalleştirmesi ciddi bir çelişki yaratıyor.

Peki, bu ani değişimin arkasında ne var? Neden Batı’nın siyasetçileri birden bire İsrail ve Netanyahu hükümetini eleştirmeye başladılar?

Önceki yazımda da belirttiğim gibi, son zamanlarda ABD’nin Ortadoğu’daki politikaları ile İsrail’in saldırgan stratejileri arasında giderek açılan bir mesafe gözlemleniyor. Uluslararası ilişkilerde, İsrail’in ABD’nin Ortadoğu politikasında temel bir aktör olduğu düşüncesi sıkça dile getirilmektedir. Bu durumu, iki farklı yaklaşım olarak görmek mümkündür. Bunlardan ilki

Demokratların gösterdiği, nispeten daha temkinli bir destek;

İkincisi ise

Cumhuriyetçilerin daha katı bir destek sunmasıdır.

Bu durum Biden yönetimi döneminde daha belirgin hale gelmişti. Biden, Netanyahu’ya karşı tutumunu sertleştirmiş ve barışın tek yolunun iki devletli çözüm olduğunu dile getirmişti. Aynı zamanda, Arap-İsrail yakınlaşmasını güçlendiren Kristal Küre Koalisyonu’na Suudi Arabistan’ı dahil etmeye çalışmış, Kaşıkçı cinayetinin sorumlusunu bu koalisyonun dışına itmiştir.

Demokrat yaklaşımı, esasen İran’la ilişkilerin yumuşatılmasına yönelik çalışmalara odaklanırken, Trump yönetimi bu yaklaşımın tersine tamamen Siyonizm yanlısı bir tutum alıyordu.

7 Ekim sonrası gelişmelerle birlikte, bu iki politik duruş arasındaki mesafe hızlı bir şekilde ortadan kalktı. Demokratlar, bir anda bu mesafeyi kapatarak hızlı bir destek koalisyonu oluşturdular. Biden, İsrail’e giderek Netanyahu ile sıkı bir dayanışma sergiledi. Ardından, İngiltere ve Avrupa ülkelerinin liderleri de bu durumu takip etti. Batı dünyası açısından Arap ve Filistin halkı için karanlık günler başlamıştı. İsrail aleyhinde en ufak bir eleştiri, sert müeyyidelere tabi tutuluyor ve bu durumu sorgulayan herkes büyük bir baskıyla karşı karşıya kalıyordu. Netanyahu, ABD’nin kendisine komşu kapısı haline geldi. Kongrede gerçekleştirdiği konuşmasına gelen destek ise dikkat çekiciydi. Demokratlar ve Cumhuriyetçiler, o konuşmayı dakikalarca alkışladılar. Sonunda Netanyahu’yu omuzlarında taşımaktan geri durmadılar. Biden, zaman zaman geçmişteki refleksleriyle sorun çıkarsa da, nihayetinde İsrail’in taleplerini uygulamaktan çekinmedi.

Trump’ın Demokratları yenerek iş başına gelmesi, Netanyahu için büyük bir sevinç kaynağı oldu. ABD’de, en etkin Siyonizm yanlısı lider kazanmıştı ve birlikte hareket ederek, İran ve Türkiye’yi Ortadoğu’dan tasfiye edeceklerdi. Ancak işler düşündükleri gibi gitmedi.

Netanyahu, Suriye konusundaki şok edici gelişmelerle karşılaştı. Esed’in devrilip, İran’ın Suriye’den atılmasını istemesine rağmen, senaryonun beklenmeyen sonuçlarıyla yüzleşmek zorunda kaldı. En başta,

İran’ın bölgedeki boşluğunu Türkiye’nin doldurması

gibi… HTŞ’nin yükselişi, İngiltere, ABD ve Türkiye arasında bir işbirliğini yansıtıyordu. Bu gelişim, zamanla Arap dünyasını da etkileyen bir boyuta ulaşmıştı. İsrail’in Golan’daki işgali, Dürzîlerle olan genişlemeleri ve Şam’a 25 km kadar yaklaşmaları, bunun korkusunu taşıyordu.

Netanyahu’nun umudu, Trump’ın kendileri tarafında durmasıydı. İran’a karşı eşgüdümlü bir saldırıyı, bu durumu pekiştirmek için bir fırsat olarak görüyorlardı. Ancak, güvendikleri dağlar, karla kaplandı. Trump, Gazze’yi Miami gibi gösterirken, İran ile müzakerelere yöneldi. Hâlbuki, onun döneminde nükleer anlaşma iptal edilmişti. Üstelik, Dolar zengini Suudi Arabistan ve Körfez ülkelerini ziyaret ederek, yeni bir

Körfez savaşı başlatmamaların karşılığında onları finansal yükümlülüklere soktu

ve bu da büyük hayal kırıklıkları yarattı. Gazze’de insanlık dramı yaşanırken, Netanyahu daha da ileri giderek, Gazze’yi yıkma niyetini açıkladı. Filistinlileri vatanlarından sürmek için aç bırakarak bunun gerçekleşmesini istedi. Bu durum, tepkileri de beraberinde getirdi. Netanyahu’nun “kabul edilemez” bir noktaya geldiği konusunda eleştiriler tam da burada başlamış oldu. Şimdi ise şu sorular akıllarda: Bu tırmanış doğal bir akış mıydı, yoksa birileri Netanyahu’yu bu yola kışkırtmış olabilir mi?

Öncelikle ilk ihtimali değerlendirmek gerekiyor. Netanyahu, Trump’ın kendisini yalnız bıraktığını düşünerek, gizli bir mücadele başlattığı izlenimleri taşıyor. Güvendiği şey, ABD içindeki güçlü Yahudi lobileri olmalı. Kazanılmış zaferle dönen Trump’a karşı, ABD’de bir baskı oluşturmak ve onu yeniden Siyonist bir yönelimle sürüklemek istiyor. Başarıp başaramayacağını zaman gösterecek.

İkinci ihtimale gelince…

Birileri Netanyahu’yu hataya zorladı mı?

Eğer bu doğruysa, bu güçlerin kimler olduğunu sorgulamamız gerekiyor. Muhtemel başat aktör İngiltere’dir. Kâğıt üzerinde İsrail’i desteklese de, aslında İsrail-Filistin çatışmasından pek memnun değillerdir.

Onların asıl hedefi Baltık-Karadeniz hattıdır.

Rusya ile olan gerilimlerini artırmayı istemiyorlar. Ortadoğu’da bir düzen kurmayı hedefliyor ve bu yolda Trump ile yakın bir işbirliği içinde yer alıyor. Körfez ülkelerini bir araç olarak kullanmak, stratejilerinin bir parçası. Türkiye de bu işbirliğine dahil.

Türkiye ve Arap devletlerini bir araya getirerek bölgedeki dengeyi sağlamak istiyorlar.

Ortadoğu’da istikrar sağlanması hedefi, Türkiye ile birlikte Karadeniz’de de işbirliğini kolaylaştırmayı amaçlıyor. Bu gelişmeler İsrail’in çıkarlarını olumsuz etkileyebilir.

Gelecek günlerde kimin kazanacağını göreceğiz. Eğer Trump ve Starmer bu mücadeleyi kazanırlarsa, Netanyahu’nun siyasi geleceği sona erebilir. Fakat bu durum tersine dönerse, karmaşa daha da derinleşebilir.

“`

Related Posts

Tarımda skandal karar! SGK Uzmanı Cenkci uyardı: İthal çoban kayıt dışılığı artırır, prim kaybına yol açar

Sosyal Güvenlik Uzmanı Mehmet Akif Cenkci, Tarım ve Orman Bakanlığı ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın ortak çalışmasıyla, hayvancılıkta yabancı çoban ve hayvan bakıcılarının istihdamı için başlatılan başvuru süreciyle ilgili çarpıcı …

Dijital platformla büyüdü 2030’da hedef dünya ligi

Türkiye’nin önde gelen perakende markalarından Karaca, dijital dönüşüm yolculuğunda önemli bir adım attığını duyurdu. Marka, artık yalnızca kendi ürünlerini değil, dünyaca ünlü yüzlerce markayı da kullanıcılarıyla buluşturduğu bir ev yaşam pazaryeri platformuna dönüşüyor. Karaca bu dönüşümünü dünyada ilk kez kendi satış kanalları dışına çıkarak Karaca’da satışa sunulacak Flying Tiger Copenhagen ile duyurdu.

Bakan Işıkhan: İŞKUR aracılığıyla 5 ayda 614 bin kişi işe yerleşti

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Işıkhan, İŞKUR’un Ocak-Mayıs döneminde 614 bin 586 kişinin istihdamına aracılık ettiğini açıkladı.

Üryan gelip üryan gidene…

Dervişe “bayram nedir?” diye sormuşlar “Allah’tan gafil olmamaktır” diye cevap vermiş ve eklemiş: “Her ne kadar aslında Allah’tan gafil olmak imkânsız olsa da bunu size anlatmanın bir yolunu bilmediğim için böyle veriyorum cevabı.” “Zikirden gafil olacağına zikirde gafil ol” demişti bir başka derviş. Aslında bu dahi çok açık bir cevabıdır meselenin ama artık mesele edilen şeyler o kadar basitleşti, o denli hiçleşti ki oturup anlatmak bile yorucu olmaya başladı. Sormuşlar dervişe: “Peki ya kurban

600 Gün Savaşı

Yarın (5 Haziran), Arap-İsrail Savaşları’nın Araplar ve Müslümanlar açısından en yıkıcı aşamasını teşkil eden Altı Gün Savaşı’nın 58’inci yıldönümü. İsrail, 1967’nin 5-11 Haziran günleri arasında düzenlediği ani ve hızlı saldırılarla komşularının en kritik topraklarını işgal etmeyi başarmıştı. Ürdün’den Batı Şeria ve Doğu Kudüs’ü, Mısır’dan Sina Yarımadası’nı, Suriye’den Golan Tepeleri’ni ve Lübnan’dan Şeba Çiftlikleri’ni alan İsrail, böylece sadece altı gün içinde sınırlarını tam 3,5 kat genişletmişti.

4 kişilik elektrikli araba 240 bin lira!

Çinli otomotiv devi Geely, uygun fiyatlı elektrikli otomobil pazarına damga vuracak yeni modeli Panda Mini ile dikkatleri üzerine çekti. Yaklaşık 240 bin TL’lik fiyat etiketiyle satışa sunulan araç, şehir içi ulaşımda ekonomik ve çevreci bir …